Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Bayram"

Bayramın ilk günü yoğun, sabahtan babaanneme gideceğiz, blog'a girme fırsatım olmaz, yazmak fırsatım olmaz, şimdiden yazayım. Efendim, bayramınız bayram olsun, herşey gönlünüze göre olsun. En içten ve samimi dileklerimle, bayramınızı kocaman kutlarım. Allah, nice ramazanlara sağlıkla, hep beraber kavuşmayı nasip etsin. Sevgiler.

Başka Bir Sokaktan

"Re için." İşe gider kadar acele ve işe gider kadar. Bilirsin işte, belki de bilmezsin, ben de bilmiyorum, bilmezden dönüyorum sokağa solundan, ayakkaplar giyip parlak, saat kocaman, alel ve acele, ama en çok alel. Beklemek kadar yorucu senden başka birşeyi, ama seni ve senden kadar eylülü. Eylül güz olacak, ya da gözlerinsiz kapkarakıştan bir vakit. Güz kış olursa, kış ne olur düşün, ne olur ne olmaz sen yine de sev beni, olurolmaz kelimeler lekele ağaç kabuğuna, karınca kadar kararınca. Ağacın gövdesi kadar sev beni, gölgesinde kararsın gözümüz diye. Ayıp birşeyler söylemek insanın hırsı, hırsı değilse hissi belki yanlış dedim, ama her insanın hissi böyle çıplakça ve açça, çocukça bir çaba, çaba ama. Ağaçın gölgesi, işte o kadar ayıp, işteş ve umutkâr. Dizelere kırmayacağım, bir bütün olarak ancak, kahverengi kadar kendisi olabilir, seni sevmem gibi, ağaçın kabuğu gibi girintili ve hikâyeli. Kırmadan, ama bütün sokaklarında hem aymazlıkla hem karınca çabalamasında. Ken

Kelime'nin En Güzel Sokağından

"Yeşil yeşerirken; mavi nasıl daha mavi olur diye düşünüyordum. Gelmedi. Mavi, daha mavi olmadı." yazmıştım deftere. Bir saat sonra, geç geldiğinde ise, "Sonra, geldi. Mavi'nin daha mavi olmasının kelime'si nedir bilmiyorum." Sonra bir arkadaşla bir bankta oturup konuşurken, aklıma geldi. Olmayan bir "mavermek" kelimesi vardı, ak ağarır, sarı sararır, kızıl kızarır, yeşil yeşerir, mor morarırken, mavermemiş bir mavi vardı. Ama, inadına maveriyordu umut, kelimenin yokluğundan habersiz. Sonra acemice kelime kovalarken buldum kendimi, kelimeleri yan yana, alt alta getirip, Re için, ölmeyen çiçekler yapmaya çalışıyordum. Yaptım, diyemem. Ama cahil cesareti, donkişot deliliği, çocuk korkmazlığı ve aşk ile, birşey karaladım. Birşeyler daha da karalamaya çalışıyorum. Öncelikle o'nu ilk okuyan iki kişiye, sevgili hocam Mürüvet Dindar'a ve sevgili Özge Aktaş'a teşekkür ediyorum. İkinci kez, kelime'nin en güzel sokağında körlemesine y

Tamirci Çırağı'na Reddiye!

(" Re" için) Kusura bakma usta, hatta istersen bak kusur'a. Her birimiz, hepimiz kusuruz, yanlışlıkla yaşıyoruz, yorgunuz. Baksana, söylemesi ayıp, nesil olarak kayıbız usta. Baş ile son arasındayız da, ne başlayan biziz, ne de bitiren biz olacağız. Usta! Kelime işçisi'yiysem eğer yeryüzünün, öyle kalacağım. Yüreğim nasırlandı, ama kanar ha kanar yine de ve sevdiğimi görünce göğüskafesim ha çatladı ha çatlayacak sanıyorum, gönlümde ateş yanacak; daima! Zincirlerim var, kaybedecek; bir de düşlerim, onları yaşatma, yeşertme mücadelesi yazılanlar. Ama, romanları unutmayacağım, usta. Kürk Mantolu Maddona'yı sevmek kadar, bir tabloya aşık olmak çocukluğunda yaşayacağım. Umar ha umarım ama, umarsız da olsam, sevmekten başka birşeyimiz yok. Ne olmuş, nasıl olmuşsa aşık olmuştu Maria Puder, yine böyle bir durumda Raif efendiye, usta. Düş kurarken bile yüreğim kabarıyor usta, sen ne bilirsin. Bir kadına isim verdin mi, hiç? Onunla havadan sudan konuşurken alnının orta

Tottenham'da Bir Kara Kıta!

güneşi batmayan, britanyası büyük kraliçesi ve bilmemnesi ile meşhur ingiltere'nin londra'sının afrikasında (böyle diyordu gazete, siyahlar öyle çokmuş, sokakları afrikayı sandırıyormuş) tottenham'da yangım varmış. sömürenlerin kalbinde bir kara kıta ve orada bir yangın . orta'da, neredeyse bir ur kadar. kara kıta'lar çoğalmalı ve büyümeli, medeniyetini yediğimin avrupasında. yunanya'da aleko'nun ardından çıkan yangın'ı getirmeli us'a ve götürmeli tüm avrupaya yayılan ur kadar. (yangın iyi hoş, ama, ana kara kıta'da, somali'de açlığı ve ölümü unutmamak kadar. kara kıta'yı bunca sömüren avrupa'ya yangın'ı götürürken, kaynakları kara kıta'ya geri getirmeli,  somali'ye de ses ve nefesimizi getirmeliyiz.) ortadoğu ve afrika; hep ve yekten karadır. orta'da bir arayış var, koca ortadoğuda nümayiş, dün mısır tahrir'de, şimdi diyor gazete, bugün israel'de sokaklarda ses: "burası mısır!" hep kara, orta

Re için.

Yeşil yeşerir, kızıl kızarır ve ak ağarırken, mavi durmaz ya. Mavi hep daha maviye gider, üstad Ahmed Arif  "maviye çalar gözlerin" diyor ve bana mavi'yi çağırıyorken seni düşünmek. Re , bir tek notam, en güzel hecem, rengim. Seni görmek sustuğum ve söylediğim tek şey, yazdığım "Re, masmavi bir umut!"... Gözlerine, gözlerinin içine, saçının dalgasına ve tırnağının boyasına bakmak. Herkese, hemen hergün  söylediğim kelimeleri, sana o "iki kelime"den güçlü, aşk ile söylemek. Seni beklemek çocuk heyecanıyla, kapı önlerinde hep mavi umutla. Seni beklemek, bir tek hürriyet! Seni özlemek, da ima. Rabia Hatun'dan çalmak bazan çığlığı: "Men tâ senün yanında dâhi hasretem sana!" Arefede bayramı bekler kadar. Seni görmek , göğün yarıldığı o aralık akşamında ve sesin ile sessizliğin dahi gölgeye kaçtığı yaz günlerinde, hep ve daima bahar. Daima rengârenk bir nevruz. Acemi olmak, ezbere kelimelerle laflarken dahi elim ayağıma dolaşı