Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Kasım Gününde İki Resimyazısı

Gün: Sarı saçlı bir kadının portresi. Tam karşımda, aylardan kasım olmasa bu kadar karşımda olmazdı. Beni hiç bilmiyor, ben onun bildiklerinin çoğunu bilmiyorum ve aslında saçları belki de tam sarı değil, belki kumral. Birlikte neler biliyoruz, bilmek isterdim, ondan başka onun gözünden benim gözümün rengini mesela bilmek isterdim. Gözleri siyah, bir sokak lambasına benzemediğinden onu andırıyor bana. Gözleri, ülkesiz bir meydan, ama kumrularla dolu. Ben meydanın tam ortasındayım gözlerine bakarken. Meydanın ortasındayım ve uçuyor. Gözleri kaçıyor, kaçarken gözleri gülüyor. Dudakları kasım. Keşke şimdi burada öpmek isterdim. Her ayı kendi ayında öpmeli çünkü. Vakitsiz öpmeler, zamanı öldürür. Tırnakları siyah ojeli, tırnakları kaldırım taşları. Ama, el tırnakları. Ayak tırnaklarını görmeden bilemem. Parmakları sadece kendi parmakları. Ama, ayak parmaklarını duymadan bilemem. Kim bilir belki ayak parmakları, her biri birer deniz kumları. Olmayan bir akşama bakıyor, bana bakmamak için

Şapkalı Bayram Yazısı

Sevgili Dostlarım! Bu akşam ne yazacağım mâlum, yarın kurban bayramı, ben ise şimdiden, âdet olduğundan değil de içimden geldiğinden, her birinizi, yaşınıza ve aramızdaki ilişkiye münasip düşen yerlerinizden öpüyorum, Rüştü'yü heryerinden öpmüyorum, ne münasebet. Dilerim ki, nice bayramlara hep beraber kavuşuruz. Bayramınız bayram olsun efendim. Sevgiler.

Hatırlatma

Sevgili Dostlar! Bu akşam, ne yazacağım mâlum. Herkesin beş kasım'ını en içten dileklerimle kutluyorum! Hatırlayın, bugün beş kasım! Bugünü daha da anlamlı kılan, Wall Street'teki işgalcilere müteşekkirim. Yüzde doksandokuz olduğumuzu hatırlamalıyız. Onlar kurt biz koyun değiliz, onlar bremen mızıkıcıları hiç değiller, onlar aşırı kâr'dan körleşmiş aç domuzlar. Onlar kanımızla beslenenler, biz ise bilenenleriz. Kılıçtan keskin bir öfkeyle, bilmeliyiz, bilenmeliyiz, dünyayı saracağız, dünyayı sarsacağız. Firavunların sonu kızıldenizdir.

yazısız tarih

(bu yazdığımı aşağıdaki yazıyı yazdıktan yıllar sonra yazıyorum. yazının tarihi yok, tarihsiz bir yazı zaten, ya da yazısız tarihim. herhangi bir yarının tarihini atabilirim yazıya, çünkü bana kelimeler doğurtan bir kısırdöngü bu, kördüğüm. ama otobüste yazdığımı biliyorum, demek alfabemin öteki harfine yazmıştım. gözüm çok yanıyordu.) Pek birşey değilim, sadece bir parça kağıt yahut yaprak. Rüzgâr olamıyorsam, rüzgârda savrulurum. Öylesine... Bir öykü dergisi var elimde, çekmecemde buruşmuş kağıtlarda bitmiş ve yarım öyküler. Sarma bir hayatta, hep başa dönyorum, sarma cigarada duman olsam bari, madem rüzgâr olamıyorum. "İnsan, yoksunluklarıdır" diyor, eskiden bildiklerim, ben hiçbirşey olamıyorum. Oysa çok sevdim ve çok kaybettim, kimseden az değil. Rus ruletinde revolver'ün tetiğine bastım onca gece, onca karanlık arasında saplandı noktalar ve kelimeler beynime, onca kırmızı yangın odamı kesti, bulutlar arefe deyip kızıla kesti. Her sabah, sağanak yağmurda uyandım, o