Ana içeriğe atla

Terzinin noktasızlığı

acelem var gibi yazmalıyım sanıyorum bugün anlamadığım birşey var rüyalardan kalan, ölülerin ve delilerin izleri kabuk kokusu sinek yanılgısı, okununca bitmeyen bir roman kimsenin bilmediği sokak, o sokağı arıyorum ben onunla o apartmana girdiğimiz sokağa benziyor, ama daha uzun, çok daha uzun olmalı ki sonsuza yaklaşmalı, apartman o sokağın sonunda olmalı, girmelyiz o sokağa ve sevmeli beni, beni sevmeli mi, değil, belki de beni sevmeli, ama bana söylememeli, kendi bile farkına varmamalı hatta, ismimimi unuttuğunda bile sevmeli beni, beni sevmeli, çünkü ben olmazsam o eksik kalacak bilmese de, bilmediği adını hiç bilmeyecek sevdiği adamı öperken, beni öldürecek, belki gerçek bir ölüm değil ama öldürecek beni biraz, her ölüm erken olduğu gibi birazdır, ölüm tadılır çünkü, çünkü şaraptır üşüyen kadın gibi, kediden ürken tedirgin narin bir nota gibi, gibisi fazla, bir nota beni biraz öldürecek, simurg alışkanlığı da bu, böylece güzel korkunç, aşina olmak ölüme, herşeye uzak eski kalarak, herşeyin içinde kalarak, yazın donarak yani, yahut kışın yanarak, sonuçlarım temiz çıktı dediğindeki akşam ki lambaları izleyerek, çünkü başka akşam yok, bu yüzden o akşamı yazıyorum hep, her defasında başkaca yaşıyorum, öylece baktığının resmini gözümden ayırmıyorum, beni terzi yapan terziyken kuyumculuğa başlatan bir notanın akşama düşen gölgesi, her akşam o akşamın gölgesi biraz, her kadın bir notanın gölgesi

noktaya gerek yok, her zaman değil, ama bu akşam gerek yok noktaya, geri kalan herşeyi yazıyorum, notanın sevdiği adamla oturduğum masada söylemediğim şeylerden arda kalanları yazıyorum, akşamdan önceydi, herşey birşeyden öncedir zaten, neredeyse öyledir, biraz da yanılgıdır, ölmek de biraz yanılgıdır, hayat yanılgısı, hayat değiştirmek, kediden ürkmek de yanılgıdır, keder de biraz yanılgıdır, herşey biraz yanılgıdır, sinek yanılgısı da dahil, okununca bitmeyen romanın ortasında gibiyim, yanılgıdayım, sonu olmayanın ortası yoktur, sonsuz sokağın başındayım yani henüz, sarı renklerini okuyorum lambaların, yürümeden duruyorum

*

Replikasını yazdım asıl olanın, Ellerimde izi kaldı ayazın

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin

Bir yenilgi hikâyesi.

" Kaybedince daha çok seveceksin. " Bu babalar gününde, babamı yitirdikten sonra ilk babalar günümde; sosyal medyada babamın bir fotoğrafıyla bereber, şu satırlarla başlayan kısacık bir yazı paylaşmıştım: " Bir kimsenin değerini, aslında ancak yokluğunda anlayabiliyoruz, demişti bir misafirim geçen gün. Öyleymiş. 11 mayıstan beri her gün, saat 02:59’dan itibaren her dakika, hemşire “gelin” diye çağırdığından beri her an bunu santim santim, milim milim anladım ve yine de bunu bir yerde idrak edemiyorum herhalde. " 12 ağustos akşamı, uzunca bir aranın ardından yine tribündeydim. Aranın nedeni de babamdı zaten, onun grip bile olmaması lazımdı, biz de elimizden geldiğince dikkat etmiştik. Pek tabii, keşke babam burada olsaydı da tribünlere hiç dönemeseydim. Elden ne gelir, takdiri ilahi gerçekleşmişti işte. Babam vefat etmişti ve ben tribündeydim. Altay hikâyemin tam içinde değildi babam, ben babadan oğula taraftar değilim, babam benim çocukluğumda futbolla tamamen ilgi

sürgününü yitiren bir şairin ardından.

ey en eski kuytulara saklanan çocuk sevgilerinin aleniliği, en derin kuyuların karıncalanan karanlığı, ses uyumları, bıçaklar ve bütün balkonlar; bir şairin arkasından ne kalır? ey en büyük adamların ayakkabıları, koca binaların camekanları, en derin korkulardan fışkıran öfke, kulak aşinalığı, kılıçlar ve bütün kadınlar; bir şairin arkasından kim kalır? kendi makus talihini makaslarla kesen terzilerdir şairler ve hep büyük konuşur, her zaman büyük ölürler. *