Ana içeriğe atla

Satırarası

satırarası dedim kemeraltından geçmiştim dün bugün bir şeker soydum yedim canım döner ister kemeraltından geçerken dün de başım dönüyor sabahtan beri yapacak şeyler var satırarası dedim satırarasını okuyun yarın yine kapalı olacak hava durumu öyle söyledi anlam bulamadım dün bir kapı üç kere tıklayınca açıldı artık sanırım kafayı yedim hiç tanımadığım insanlar tanıyorum sanıyorum tanıdıklarımı görmezden geliyorum dün tanıdım sandım aniden bir an gülümsedim oysa daha tadını bile bilmiyorum bugün bir film vardı izlemedim ertesi gün devam ediyorum anlamı kaybetmeliyim başım dönüyor birkaç gündür sokata yürüdüm kendime konuştum kulağım uğulduyordu otobüs kalabalıktı bugün geçen gün durakta iki kişiyi gördüm başka kişileri de gördüm türkü dinledim satırarası dedim yarın otobüse bineceğim düşmeyeceğim kahvaltıda yumurta yedim anlamı öldürmeliyim içeriden sesler duyuyorum aynaya baktım burnum büyümüştü güzel film kalmadı hiç

film kalmadı hiç kaç gün oldu bunları yazalı bir hafta kadar önce ama anlamı öldürmeliyim en başta kendime bir ad buldum sonra şair olmalıyım ben olmazsam ne kadar manasız başım dönüyor bir dünya kadar sonra bunları yazdıktan sonra bir şiir yazdım buna canım çekmedi değil bugün insanlar göreceğim görmezden geleceklerim var beni görmeyecekler var anlamı yok şiir yapmak için bir havuz doldurdum satırları bozup şiir yapacağım belki bu bir şiir bunun gözlerine ve dudaklarına yazmak neden şiir yazarken bunu yazdım satırarası dedim oysa öyle birşey yok oysa ben şimdi varım böyle biçimsiz şekilsiz saçlarımı ve sakallarımı kestirdim satırları kesip şiir yapacağım ama kime ikisini birbirine çok karıştırdım aslında birinin sesi başka birini hatırlattı çok sonra anladım şimdi anlamı öldürmeliyim kahve içtim ilaçlardan midm yanıyor oysa artık dengesizim onun için işaretsiz kalmalıyım şair olmazsam birşey olamam onun için ve bunun için şiir düşmeliyim yolda yürürken kendinle konuşmak ve düşmek ayıp yemek yerken de kurallar var onun için anlamı öldürmeliyim son yazdığım kadını ilk unuttum sevmdim istedim ama ne yazık dengemi kaybettim devenin çanı bile çalarken dengi dengine diye boyu boyuma uyardı oysa huyum kurusun huysuz olduğumdan huyu huyumu huymazdı fazladan bir harften ne çıkar ses uyumu olmalı ayıptır söylemesi seni sevmiyorum bu öyle değil kulağımı kıran o belki de kelimeleri ondan buna kırıyorum olmamış olmak için için için kelimeleri bağlıyorum oku satıarasını zira o birşeyler anlatmada ayrılıklardan şikayet etmektedir alıntı yapan olmamış bir şair de oldum ayıpsa söylemesi bu bir şiirdir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur

Bir yenilgi hikâyesi.

" Kaybedince daha çok seveceksin. " Bu babalar gününde, babamı yitirdikten sonra ilk babalar günümde; sosyal medyada babamın bir fotoğrafıyla bereber, şu satırlarla başlayan kısacık bir yazı paylaşmıştım: " Bir kimsenin değerini, aslında ancak yokluğunda anlayabiliyoruz, demişti bir misafirim geçen gün. Öyleymiş. 11 mayıstan beri her gün, saat 02:59’dan itibaren her dakika, hemşire “gelin” diye çağırdığından beri her an bunu santim santim, milim milim anladım ve yine de bunu bir yerde idrak edemiyorum herhalde. " 12 ağustos akşamı, uzunca bir aranın ardından yine tribündeydim. Aranın nedeni de babamdı zaten, onun grip bile olmaması lazımdı, biz de elimizden geldiğince dikkat etmiştik. Pek tabii, keşke babam burada olsaydı da tribünlere hiç dönemeseydim. Elden ne gelir, takdiri ilahi gerçekleşmişti işte. Babam vefat etmişti ve ben tribündeydim. Altay hikâyemin tam içinde değildi babam, ben babadan oğula taraftar değilim, babam benim çocukluğumda futbolla tamamen ilgi