Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şimdiki Zamanın Firavunları'na Saygısızlık!

Şimdiki zamanda firavun holdingler ise, bir avuç yavşak ise, kendilerini tanrı sanan paraya doymak bilmeyen arsızlar, sen Musa'sın kardeşim. Bırak kendinden başka Musa aramayı, peygamber gelmeyecek bundan sonra. İş başa düştü, iş sana düştü, bırak efendihoca'yı de gönlünü dinle, olur mu itaat etmek zalim otoriteye, putları yıkan Peygamber'in dininde? Demek ki Kabe'nin içine girdiyse putlar yıkılmalı, en çok da Kabe'ye kadar girdiyse putlar, yıkılmalı! Ağız Kabe, dil hacı, söylemek bazı şeytan, bazı taşlamak şeytanı. Söylemekten başla, eylem gelir, "Hiçbirşey yapamıyorsanız, lanet ediniz" diyen Rabb'ını dinle, "teşekkür ediniz" demiyorsa, "izin alın" demiyorsa lanet etmek için, küfretmek için ne bekliyorsun? Küfrederek başla, dilin alışsın. Bunlara kazandırdıkça, firavuna ibadet ediyorsun, firavuna ibadet var mı Yaradan'ın kurallarında? Bütün duruşlarımız, bütün gururlarımız, bütün saatlarımız, bütün o gümüşten bakışlarımız, h

Yeni yaşıma güzelleme

Ağıt yakmaya, ölen çocukluğa. Ama, bir adam var, umutları ölüyor sürekli, ona da. Gelene de, gidene de. Hepsine gözyaşları, amenna. Kemikler ağrımıyor artık büyürken, yine de kemikler birbirine geçiyormuş gibi acıyor can bazen. Sesten de, sessizliktinden de, bir kelimeden de, kelimeler bütününden de. Susmaya da, susana da. Hepsine gözyaşları, amenna. Düş kırılıyor yeri gelince, orta yerinden. Hayatın, yaşamanın, insanların ortasındayken, sıratta yahut arafta gibi kalakalıyorsun. İnsanlar yüzüne bakarken, kırılıyor yüzün. Ama bir durum var, susuz kalmıştan beter yakıyor sürekli, ona da. Ona da, buna da. Hepsine. Yine de yaşamak devam ediyor. Yine de umutlar olacak. Yaşanacak! Sebebler olacak, borçlar olacak, düğünler olacak, daha ne ağıtlar da olacak, onun için yaşanacak. Yeni yaşım, hoşgeldin, başımla beraber, düşümle beraber, bazı zaman düşkırığımla beraber. Dostlarla beraber, hep beraber, herşeye.

Mesel

Ben yoktum, ben varım. Mesele değil bu, bütün mesele hiç değil, bugün varım yarın yokum. Mesel bu, birgün diyecekler, ben bir kelime'den ibaret kaldığımda, "bir Serhat vardı". Yoksa, ben kendimin beşiğini sallıyorum, kendi sıratımda canbaz, kendi arafımda bir adam olmazım. Ben varım, yok olmam da an meseleseydi, ama varım. Varlığımla, birşeyler var etmeye, kelimelere şekil vermeye çalışıyorum. İnsanlara şekil vermeye çalışmak hatasına da düşüyorum, kelimelerle oynamanın şehvetine de. Varlığım, hatalarımdan kaynaklıyor en çok. Düşe kalka, daima acemi yaşıyorum. Her kelimeye, herkese, kelime'ye, her'e ve bazı'ya, hepinize, en samimi selam ile. "Her ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola."

Kelâm'ın Kökü

Mesele'yi kelâm etmek istiyorum, daha. Ama, öncesinde, kelime'nin köküne inmeli. Arapça'nın en sevdiğim yanı bir kökten kelime türemesi, misalen "klm" kökünden, kelime, kelâm, kalem. "Msl" kökünden, misal, misal, masal (mesel). Etimolojik sözlükte*, masal'a baktığımda,  " Ar maθal مثل mesel, öğretici hikâye" diyor, mesel ise, " Ar maθal مثل [#mθl] simge, kıssa, ahlaki öykü < Ar maθala مثل benzedi, gibi idi, örnek oldu ". Mesele ise,   " Ar masˀala t مسألة [#sAl mr.] soru →  sual  ".  Mesele'mize dönelim, mesele'miz zaten bu, burada hep kelime'ye saygıdan bahsettim, yapmaya çalıştığım, en çok, kelime'ye saygı duruşu. Kelime ise, " kalīma t كليمة [#klm sf. f.] söylenen şey, sözcük →  kelam "   Arapça bilmiyorum, öğrenmek isterim, ama ne tezattır, kelâm'dan bahseden ben, dil öğrenmek konusunda korkunç yeteneksizim. Tezat olmayan ne var ki hayatımda?  * http://www.nisanyansozluk.com

Ve

Denize bakıyordu adam ve dalgalıydı deniz, bakma, dedim içimden, birşey anlatmıyor sana, bana ve kimseye. Kim bilir, belki de yalan söyledim, yollardır yürüyordum ve gözlüğüme çarpıyordu sular. Aklımda kim yoktu ki, hele o, görmüştüm hani yüzünü. Yüzüme çarpıyordu sessizce, yüzüme vuruyordu denizin suyu ve ben bir anlam bulmadım, birşey anlatmıyor, dedim içimden, yüzüme vuran daha neler varken, hani neredeyse yüzüme vurmayan yokken. Yılmaz Odabaşı'nın,  her zaman biryerlere yazdığım satırı "yüzünü özledim, yüzünü, anlasana!" diyordu, her zaman hep başkasına benim için, dediklerim hep anlıyor ve hep umursamıyordu. Sanırım kendime de diyordum, hangi yüzüme, ben de bilmiyorum. Beni bilmezsin kendinden başka, inan merak etmediğin kadar da anlamsız bir yılgınlıktayım şu an, sokaklarda yürüyorum, yüzlere bakıyorum, yazıyorum, okuyorum, birilerine kızıyor, yemek yiyor, boş bakıyorum. Birine aşığım, aşık olamam sanıyordum ve hep biliyordum olacağımı bir zaman, ben aşık olmayı hiç