Ana içeriğe atla

Burada

eski bir şarkı belki bir şiir



İzmir’in ayazında

evvelki yazgılardan ismimi sildim

seni tanıdım ama hatırlayamadım

senlerin içinde seni ayıramadım


İzmir’de ısıtmaz güneş

yanımda azalırken bir çınarın gölgesi

karşımda cumartesinin eksiği

karagöz oyunlarının gölgesi

çelebinin rüyası

hezârfenin düşüşü

hacıvatın kibirli sessizliği

birinci yalnızlığımdan arda kalan

yeni veliahtların masaya düşen gölgesi

şairlerin eski ahitleri

cümle hataların güncesi

benim yarınım benim dünüm

yanaklarım bileytaşı

temel temelsiz

direklararası böyle yıkılmaz


(yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar

şimdiden şehla bakıyor gözlerin)


İzmir şehrim

işim resim yazmaktır

Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim

senin yüzünden seninle gözlerin sizli

tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir

taksiratımı ve sakallarımı

ben hatıralara inanmıyorum

barikatlara ve dağlara da

amentüsü inkar olan o kadın

sen miydin belma sebil miydi

eski birşey maalesef aklımda hergün

hakikat şarkısının eksik notası


(Dün bir gün seni de gördüm bu sokakta

Pia mıydı pes bir nota mıydı sesin duyamadım)


İzmir’in ayazında senlerin gölgeleri

akşamüstünün hoyrat kederi

ve yanılışım her defasında

her defasında daha da

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.