Ana içeriğe atla

Fasikül 1: Sıradan bir gün, sıradan bir olağanüstü görev

Kulağımda amerikanca bağırıyorlar, bağrışıyorlar, yürüyorum. Birşey düşünmemeye çalışmak garip. Birini düşünmemek için, kendini oyalamaya çalışmak daha da...

Zor. Kolay değil, kimse demesin. Ben biliyorum, çünkü ben bunu defalarca yapıyorum. Aynı suda iki defa yıkanılmaz'mış, ben bu bok'u kaç defadır yiyorum. Onun için sıradan bir süper kahraman'ım, zor görevim ise, dünyayı kurtarmak değil bugün. Kendimi. Ağaçtan bir kedi kurtarmaktan alelade, ama sanıyorum ki en zor şey.

Sıradan, ama o kadar da olağanüstü bana göre. Sıradan'ın mükemmeliğine inanırım, sıradan olaylar ve sıradan insanlardır benim izlediklerim. Vakit bulabilir de yazarsam, sıradan insanların, alelade zamanlarda geçen durum öyküleridir benim öykülerim. Düşünmemeye çalışmak'tan daha zor ne olabilir, sıradan bir süper kahraman için.

Yürüyorum. Bir bebek için, büyümenin ilk aşaması. En çok da düşünce büyüyecek. Ama ben nasır tutmuş dizlerimle artık düşünce büyüyemem, düş ile büyüyorum. Düşkırığına bile aşinayım artık, düşkırığı en yalın hâli ismimin: Adamolmazadam.

Adamolmazadam'ın yeni fasiküllerini merakla bekleyin, ısrarla isteyin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.