Ana içeriğe atla

Düşünmek üzerine düşünceler

Taraf gazetesi "motto" olarak buyurmuş ki, "Düşünmek, taraf olmaktır." Bu sonunda nokta'sı olan, kesinlik taşıyan bir önerme. Dikkat çeksin, gazetenin adını da taşısın diye uydurduklarını sanıyorum. İşbu yazı bu önerme üzerinedir, bir gazete eleştirisi, yayın anlayışı üzerine saptamalar falan değildir.

Düşünmek, dünyayı, evreni, soyut yahut somut olayları, anlama çabasıdır. Düşünmek, sonunda matematiksel önermeler, kesinlikler taşımak zorunda olan bir uğraş değildir, merak ve acemi bir heyecanla, sayıları yahut Ahmet Altan'ın eskiden ticari olarak yaptığı gibi, kadınları anlama çabasıdır. (Altan örneği, ironi'dir, yazının mizah unsurudur.)

Tarafsızdır, hele felsefe, politika gibi konular hakkındaysa, matematiksel kanıtlar imkansızsa, sonucunda ulaştığı geçici doğruları bile yadsıyan, kendi doğrularını bile yanlışlamaya uğraşan bir uğraştır. Bu sürecin sonunda, hayatını şekillendirecek öz fikirler bulabilirsin, ama bu fikirlere başkasının da taraf olmasını beklemezsin. Çünkü, fikir'dir, kanıt değildir.

Gerçekten düşünen insan'ın yapması gereken budur.

Taraf gazetesinin önermesi, düşünmekle az alakalı bir "fikir arayışı" olan, mevcut düşüncelerden sana yakın olanı seçmektir. Başka bir kimsenin konu hakkındaki fikirlerini kabullenmektir. İronik olarak, taraf olmak eylemi düşüncenin düşmanı olan dogmatik kalıplara bağlıdır. Aynı zamanda, taraf olan düşüncenin üretilmesi üzerinden zaman geçmiştir, koşullar ve bilgiler değişmiştir, düşünce'nin yaratıcısı belki yaşamamaktadır ve yaşasa aynı konu hakkında tamamen aynı şeyleri "düşünmesi" beklenemez. Ama taraf olan, tüm bu zaafları atlar, çoğunlukla hiçbir katkı ve eleştiri yapmadan, düşünceyi olduğu gibi kabullenir.

Buna çare olarak, mevcut düşünce başka düşünürler tarafından geliştirilir, mevcut koşullara uydurulur, ama burada "taraf olan" halen düşünmek eylemiyle meşgul değildir, değişen'e itaat ya da düşünceden kopma eylemini tercih eder. Bu uyarlama döneminde, ilk düşünce saf halinden bozulmuştur ve hatta içine düşünsel olmayan unsurlar da girmiştir. (Çıkar, yönlendirme, itaati güçlendirmeye ve iktidar sağlamaya yönelik arzu) Dolayısıyla taraf olmak eylemi, düşünmekten giderek uzaklaşmıştır.

Farklı açıdan bakarsak, taraf olarak düşünemezsin, düşündükten sonra da, taraf olamazsın. Bence gerçek "aydın", tam olarak özgür düşünce sahibi kimsedir, herşeye karşı tarafsız kalmayı becerebilir. Ama ülkemizde, aydın olduğu iddia edilen entellektüel (?) kimseler çoğunlukla, taraf olmanın da ötesinde taraftardır.

Taraf gazetesinin duruşunu da göz önünde tutarak, bu cümlenin düşünmeden yazılmış, kulağa hoş gelmesi için üretilmiş bir "motto" olduğunu sanıyorum. Reklam amaçlıdır, önerme değildir. Benim de bu "önerme"yi ciddiye aldığım yok, sadece düşünmek hakkında yazmak için metafor olarak kullandım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.