Ana içeriğe atla

Asansörün tadı

Yazmak hakkında ahkam (ahkam'ın a'larının şapkları nereye gelir?) kesiyorum da, ben bir daha yazmayacağım, söylemeyeceğim birine, veda SMS'i yazarken "asansör tadında yaşam olmaz, nitekim asansörün tadı olmaz" yazmış adam olmazın biriyim. Yok, kuru sulu herhangi birşey kullanmamıştım, hayır, alkollü falan da değildim. Kesinlikle, sizi temin ederim, şu yaşıma kadar herhangi bir asansörü yalamış değilim, bunayıncaya kadar da yalamayı düşünmüyorum. (95 yaşındaki beni asansörleri yalarken hayal edebilirsiniz)


Bir metafor olarak "asansör", bildiğiniz üzere, "iniş-çıkış"ı temsil eder. Gerçekte de asansörler, bindiğiniz üzere, inip çıkarlar, çok çeşitli asansörler vardır; binek asansörleri, yük asansörleri, "Seralis" cephe asansörleri. (www.seralis.com.tr / bu bir reklamdır)


Bir metafor olarak olarak "asansörün tadı" ise, ne demekse, bilemedim. Yazarken, hoşuma gitmiş olmalı, gerçi sonuna "yeğen" yaz, bildiğin o koca bıyıklı adamın aforizmalarından. Yok Nietzsche değil, hani o dizideki adam. (Nietzsche'nin adını Google'dan copy-paste, Niçe diye okunur onu biliyorum)


Neyse, "öğleneleyin, bulutlar pamuk şekerleri gibi gökyüzünde ve güneş yağmurlu bir haftasonuna karşı zafer kazanmış bir mağruriyette tam tepede türkü söylerken, erguvan rengi bir umutla, bok yeşili anılarımın sonuna geldik", geçiniz efendim. (edebî oldu mu, şapka doğru mu?)

Yorumlar

  1. yazılarının yaklaşık 10 günde bir gelmesi üzüntü verici olsada =(.. son yazınıda yine yine yine..çok beğendim. :) özellikle son paragrafın hayal dünyamı biraz daha genişletti. teşekkürler...

    Not: Her ne sebeble olursa olsun asansörün tadına bakmayın! :P

    YanıtlaSil
  2. Sağolun. Olduğunu hissetikçe yazıyorum, uzun aralar vermem gerekebiliyor bu aralar, içime sinmesi için yazdıklarımın. Tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...