Ana içeriğe atla

Yazamamak üzerine bir defa daha yazmak

okuyorum, açlıkla okuyorum, yazamıyorum, en son ne zaman gerçekten yazdım, anımsamıyorum. öyle ise, belki de hiç yazmadım, yazdıklarım yanılgılarımdı. yazdıklarımı sevdiğim oldu, beni sevmeyen kadınlar bile sevdiler genelde yazdıklarımı, bazen yazmanın bana yazgı olduğunu düşündüğüm oldu, şimdi yirmiüç yaşındayım, düşündüklerimin sadece düşlemek olması ihtimali soğuk vuruyor yüzüme.


belki yarın bir öykü yazsam, yeniden düşleyeceğim, herkes herşeyi düşlemektedir. ama şimdi bir çukura düşmekteyim, yazamamak sanrısının, sancı olarak beynimde yankılandığı bir kuytudayım.


süslü kelimeler kullanarak, kelimelerin çağrışımlarından satırları çoğaltarak, o iğrenç kullanılmaktan eskimiş imgelere sığınarak, hâlâ gerçeği saklıyorum, aslında şu an bile yazamıyorum.


sevemiyorum da. hani sevecekmişim gibi geliyor arada, ama yazacakmışım gibi gelmiyor.


yazamayacak olsam bir daha, elimde üç-beş tane öykü var, lisede yazdığım öykü taslakları var, ve lise sonda "düşyazı" olarak yazdığım, liseli bir aşığıın kötünün iyisi karalamaları var.


yazamamak üzerine yazarak, vakit geçiriyorum.


daha okumalıyım.



Yorumlar

  1. yazmalısın.. hemde süslü kelimeler kullanarak daha çok yazmalısın ;) yazılarını severek okuyorum her ne kadar da geç gelselerde.. 'düşyazı' nı okumayı çok isterdim

    YanıtlaSil
  2. teşekkürlerimle. "düşyazı"lar hem eski, hem sahip'li.

    gün gelir, yazacak yeni kelimelerimi bulursam, yazacağım. başka çarem olmadığından ve kelimelerin de dönüp dolaşıp geleceği yer zihnim olduğundan, umarım geç olsa da güç olmayacaktır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin

Bir yenilgi hikâyesi.

" Kaybedince daha çok seveceksin. " Bu babalar gününde, babamı yitirdikten sonra ilk babalar günümde; sosyal medyada babamın bir fotoğrafıyla bereber, şu satırlarla başlayan kısacık bir yazı paylaşmıştım: " Bir kimsenin değerini, aslında ancak yokluğunda anlayabiliyoruz, demişti bir misafirim geçen gün. Öyleymiş. 11 mayıstan beri her gün, saat 02:59’dan itibaren her dakika, hemşire “gelin” diye çağırdığından beri her an bunu santim santim, milim milim anladım ve yine de bunu bir yerde idrak edemiyorum herhalde. " 12 ağustos akşamı, uzunca bir aranın ardından yine tribündeydim. Aranın nedeni de babamdı zaten, onun grip bile olmaması lazımdı, biz de elimizden geldiğince dikkat etmiştik. Pek tabii, keşke babam burada olsaydı da tribünlere hiç dönemeseydim. Elden ne gelir, takdiri ilahi gerçekleşmişti işte. Babam vefat etmişti ve ben tribündeydim. Altay hikâyemin tam içinde değildi babam, ben babadan oğula taraftar değilim, babam benim çocukluğumda futbolla tamamen ilgi

sürgününü yitiren bir şairin ardından.

ey en eski kuytulara saklanan çocuk sevgilerinin aleniliği, en derin kuyuların karıncalanan karanlığı, ses uyumları, bıçaklar ve bütün balkonlar; bir şairin arkasından ne kalır? ey en büyük adamların ayakkabıları, koca binaların camekanları, en derin korkulardan fışkıran öfke, kulak aşinalığı, kılıçlar ve bütün kadınlar; bir şairin arkasından kim kalır? kendi makus talihini makaslarla kesen terzilerdir şairler ve hep büyük konuşur, her zaman büyük ölürler. *