Ana içeriğe atla

"Utanmadan İddia Ediyorum!"

Format çalmak caiz midir? Peki bir yazarın, bir çizerden format çalması? Çizer, mizah çizeri, ama yazar da mizahtan hepten nasipsiz değil, düzenli bir mizah dergisi okuru, deli bir Aziz Nesin hayranıyım. (Yazar burada yazar benim diyor. Peki çizer kim bay yazar?) Memo Tembelçizer'den "Utanmadan İddia Ediyorum" başlığını alıyorum. (Adamolmazadam, Tembeçizer'den alıyormuş formatı. Şu yazı sıklığına baksana, kimden alacaktı.)

Şaka bir yana, sosyal bir tespit yapacağım. Yahut, "iddia edeceğim".

Mâlum, günümüzde de her zaman olduğu gibi belli sosyal sınıflardan gençler kendilerini belli şekil'lerle ifade etmeye çalışıyorlar. Ancak, bu "şekil" yahut tarz'lardan biri var ki, her türlü, horlanma, aşağılanma, alay ve dalgaya maruz kalıyor. Bu kesim, tahmin edebileceğiniz üzere "Apaçi"ler. (resmi gazetede bu kadar imla yok, mizahın şapkalar ve tırnaklarla imtihanı)

Çünkü, onlarla alay etmek kolay, onlar varoşlarda yaşıyorlar genellikle, alt gelir grubunu temsil edip, camekan kaplı dükkanlar yerine sokaklarda oturuyorlar. Kimsenin bilmediği finlandiyalı grupları dinlemiyorlar, ekşisözlük'ten anlamıyolar. (Şükrü Erbaş'tan "Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?"i andırdı, o şiiri okuyunuz.)

Bundan dolayı, "apaçiler"le dalga geçerken iki kere düşünüyorum.

Dalga geçilecek, o kadar "andy warhol çocukları", metalci tripleri, marjinal artıkları, koca saatlı adamcıklar var ki.. Hele bir de aynaya baktığımda dalga geçebileceğim amatör şair bozuntusu, öykü yazamayan öykücü, kasıntı bir trip adamı, ne menem bir arabesk aşık var ki, (burası yazarın otoportresi)  apaçilere pek vakit kalmıyor.

Şimdi bağırarak iddia edeceğim kısım: (Memo'nun formatı gereği) APAÇİLERLE DALGA GEÇMEK KOLAYCILIKTIR.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...