Ana içeriğe atla

Bedava Bir Politika Yazısı

Facebook'taki Notlar'ıma yazdığım bu yazıyı buraya da taşımaya karar verdim. Blog'dan önce başlayıp hâlen devam ettiğim, Facebook'a özel yazılara, bundan sonra da zaman zaman devam edeceğim.
bu seçim döneminde politize olmamaya çalışacağım, sabredebildiğim yere kadar yorum yapmayacağım. kimseyi kırmak istemiyorum, politika benim için değişebilen doğrulardır, mutlak olanlar sadece Allah'ın emirleridir.


tabii ki temel de bir doğru'm var, profilimde de görebilirsiniz, "başka!" yazar. başkalaşmak, yabancılaşmak olan hayat duruşumu devam ettiririm, ama kendi görüşümde olmayanları hayvan sıfatlarıyla çağırmam.

referandumda evet dedim, 12 eylül rövanş'ı arzusuyla ve "elitlerin üstünlüğü"nden yılgınlıkla. aydındoğanmedyası'na inat. pişman mıyım, ilk gece selam yolladığı okyanus ötesi, düşümü kırdı, yargılanmadan ölmeye devam ediyorlar, yargılanma da aylardır bekliyor, bu da istediğim şey değil. ama ben inandığım şeyler uğruna oy verdim, rengimi belli ettim, aşırı politize ve sert tavır izlemem haricinde pişman değilim. o zamanlarda kırdığım olduysa özür dilerim. seçimde şu an için oy vermeyi düşünmüyorum, beni yansıtan bir parti yok. işin içine inat girmezse, değişmez herhalde. oy verecek olursam, hangisine verdiğimi yazar mıyım bilmiyorum, siz okur musunuz, sizi ilgilendirir mi onu hiç bilmiyorum. sanırım ilgilendirmez.

günah çıkarır gibi oldu, ama yazıya başlarken amacım bu değildi.

chp'nin demirel'in ricasıyla ecevit'e kasıtlı yanlış tedavi uygulamaktan yargılanan bir adamı, ecevit'in memleketinden birinci sıradan aday göstermesini kabul edemiyorum. hiçbirşey olmasa, ecevit'in hatırasına nasıl bir ihanettir bu. ben rahmetli ecevit'le hiçbir zaman aynı düşünüşte olmadım, onun "apo'yu bize neden verdiler, ben de bilmiyorum" itirafını hatırlıyorum birtek. Bir de "ortanın solu" sloganının mimarı olduğunu. ama şimdi mustafa kemal'in partisi olmakla her zaman övünen parti "bölücü-tüsıadçı" padişahların, kürt halkı yerine savaştan nemalanan ağaların sağ tarafı olmak için, "vizyonunu yeniliyor"..

oy vermeyeceğim parti'lerden biri chp olacak bu seçimde. aydın doğan'a vaatlerini bilmiyorum, ama türkiye'ye vaadettiği birşey yok.

yukarıda bir örneğini yazdığım üzere, aşırı dolmadıkça, gerekli olmadıkça politika yazmayacağım. politika'nın kelime anlamı ikiyüzlü'lük derlerdi, etimolojik olarak doğru mu bilmiyorum ama. herneyse. herkesin akşamı akşam olsun, gecesi hayr olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.