Ana içeriğe atla

Düşlediğim Kelimeler Bütünü

Bugün yürüdüm. Bugün film izledim. Bugün vapur parıltılardan bir denizi yararken, insanları izledim. Bugün yazmaya bir küçük defter aldım. Bir küçük kelime yazdım ancak; "nikbinlik".

Nazım'ın şiiri düştü aklıma, sinemada zaten Nazım'ın düşünü izledim.

Hepimiz bir yurt hayalindeyiz. Daha güzel bir yurt hayalindeyiz. Bunun için yaşıyoruz.

Benim düşüm biraz farklı, benim düşlediğim evim biraz küçükçe. Benim nedeni'm güzel. Yine temmuz başında yazdığım savunma'dan kendimden alıntılıyorum:



"yurdumu gördüm gözlerinde, özgürce ve kendimce kelimeler, suç değil ya, eski ve olmamış tüm şiirlerimin devamını, yeniyi, hep olanı, hiç olmamışı, herşeyi."

Suç olup olmaması umrum değil ya, meydan'dayım, tüm fazla kelimelerden azade bir sevmek'le, bir perşembe gözlerini görmek heyecanı kadar, bir şiir yazmak gibi, kelime işçisi olduğum yurdun sahibi de olmak için. 

Benim düşlediğim evim, yurdum, evrenim, bir çift göz. Benim sokağımın ışığı sigara yorgunu bir ses. Yanan tütünü ben isem, içime çekmek istiyorum kokusunu. Gözlerinden başkasına bakmamak, ondan başka yazmamak.

Olmamış bir ülkede yaşamak istiyorum seninle, morun ve diğer renklerin en derinine, kelimelerin en koyu olanına davet edebileceğim, olmamış şiirlerimi yazmaya zincirlerimin olmadığı bir âlem. Aleni bir davettir, içimde kalan bir davet yerine. Temmuz düşümdür, yüzümdeki gülümseme bugün, ağustos ortasında yazdığım şiirlerin nedeni'dir, bugün yazmadığım şiirlerin nedeni, gözlerinin içine gözlerimle bağırmaya çalıştığım düşüm budur.

cemal süreya anladı beni. demek istediğimi sen de anlasan, kansan, bir an inansan, gözümü yakmak yerine, beni yaksan.

ben nazım'ı anladım, düşüncede bir değiliz, ama düşümüz bir. seninle de bir değiliz, bir artı biriz, 1+1=1 olmak için, uzak hikâyeye yakınsamak için, yanmak için.

Matematik kurallarını, kuralları bozmaya bir çağrıdır. Yazıdan yapılma bir çığlıktır. 0 ila 1 arasındaki sonsuzlukta bir yurt kurmaya, "güzel günler görmeye" aleni bir davet. Kelimelerden toplanmış, bir araya gelmiş demet, ölümsüz çiçeklerden bir hediye.

Matematikten güzel bir şiirim, iki kere iki dört eder: seni seviyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.