Ana içeriğe atla

Arefe

"Re için."

Bir cumanın ertesi, bu cumartesi, sesinin arefesi, sokağa vurdum kendimi. İlk önce salıncağa binmiş genç bir çingene kızı gördüm, şiir kovalıyordu beni, sonra akşama doğru bir bayat çayı içerken, buldum yeni kelimeleri. Yeni kelimeleri gözüne söylemek üzere kesip biçiyorum, dikiyorum. Yeni kelimeleri, yüzüne söylemek üzere.

Cumartesi, sonra şiir kitapları arasında buldum kendimi. Hiç ölmeyecek bir şair, Eloğlu dizeleri arasında buldum kendimi birden, yeniden.

Bildiğim tek dilde, gözlerine adını okumak, şiir söylemek, gözlerine ancak, görmenin alelade bir alışkanlık olmayacağı görüşme'ler üzere, Metin Eloğlu'ndan bir şiir geçiyorum aşağıya.


BİLEN BİLENE

Hazreti Süleyman bütün dilleri biliyor
Kuş dili kurbağa dili
Arıca sıçanca puhuca
Kimi Türk Frenkçeyi ana dili gibi biliyor
Kimi Türk Türkçeyi bilmemeyi biliyor
Sen beni biliyorsun
Ben seni

Metin ELOĞLU


Sen beni az biliyorsun, biraz, üç beş kelime söyleştik ancak. Ben de senden başka bir kendim bilmiyorum ya ne zamandır. Kendimi bilmeden seni düşünüyorum, inan seni ne zaman görsem, "şimdi seni düşünüyordum" desem, pekçok zaman yalan olmaz. Benden de adam olmaz, amenna ama, aması işte, bildiğim tek dilde, tüm kelimelerimle.

Ben seni

Seni seviyorum, Re.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.