Ana içeriğe atla

Eski Yaşıma Örümcek Ağı

Dün otobüsteyken bir park gördüm. Parkta, bir kız çocuğu boş bir salıncağı sallıyordu, çocuğun biri de kaydıraktan kayıyordu. Zaten, parkta olan biten iki salıncak ve bir düz kaydıraktı. Çok imgesel bir parktı, hemen otobüsten inip parka gittim banka oturdum. Yazmaya başladım. Gözlerimin önüne bir bulut indi. ("Balkanlardan gelen yağışlı hava dalgası" gibi oldum güz mevsiminde iyice) Yazdığım şeyin adını biliyordum "Eski Yaşıma Ağıt", sonra parktan kalktım, okula gittim, insanların arasına karıştım, bu blogda yazdığım kadınlardan üçünü ve okurlarımı gördüm. Blogumu lütfedip okuyan kişilere, kısaca okur diyor yazar bu yazısında. Hem baya havalı oldu: Okurlarımla buluşmak! Halka inmek gibi birşey. (Halka inmek demişken şunu da yazayım. Halka evinizin bodrumu muamelesi yaptıkça, ona "indikçe", onu anlamamaya devam edersiniz. Anlayışsızlığınız büyür sadece. Neyse.)

Birşeyi anladım, hiçbirşey benim anladığım gibi değildi, hemen herşeyi yanlış anlamış, gerçekliği iyice bükmüşüm. Hani insan şiir yazarken kelimenin anlamını büker, kelimenin anlamını yoksayıp ona başka anlamlar yükler, ben bunu gerçek hayatta da yapıyorum, buna da "şiir yaşamak" diyorum. Daha önce de yazmıştım bu "şiir yaşamak" işini, beni bir şiir kişisi yapıyor, Dalgacı Mahmut oluyorum mesela. Ama, bunu sistematik bir hâle getirince, gerçek dünyadan iyice kopmaya başlamışım. Gerçek insanlar, birer kelime, birer imge değildir, senden bağımsız hayat sürdüren, seven sevilen bunu işteşletiren, yemek yiyen ve senin onlara verdiğin anlamlardan haberi bile olmayan bu insanlara, başka isimler anlamlar vererek, onları değil, sadece kendini gerçeklikten koparıyorsun. Dün o üç kadını (hıncaluluçvâri bir tanım oldu, ama kusura bakmasınlar) görünce bunu anladım. Bu anlayış hâli ne kadar sürer bir fikrim yok, sonuçta kendime Adamolmazadam diyorum. (Yine, yeniden anlamlandırma, gerçek bir insandan, hatalarından ders almayan bir olmayan süper kahraman yaratmak! Neyse.) Ama şu an, okuduğunuz üzere, yabancılaşmanın tam tersi, oldukça gerçeğe dönme hâli var üstümde.

Dersten dönünce, şöyle bir bloga baktım, son yazılarda özellikle, arabesk bataklığına batmışız yine. Saplanmışız. Düşündüğüm "Eski Yaşıma Ağıt" yazısından vazgeçtim, hatta "ağ-" ile başlayan hiçbir şey yazmayacağım bir süre. Oysa size örümcek ağlarından bahsedecektim, kısmet değilmiş. (Ciddiye alıp, ısrar eden olursa, vikipedi'den kopi pest yaparım.)

Bildiğiniz gibi (burasını ben yazdım, "ben biliyorum" anlamında, gerisi vikipedi) ağ yapacak olan bir örümcek, önce yüksekçe bir yere tırmanarak, ağın ucunu bulunduğu kısma yapıştırarak ipek iplik yardımıyla aşağı süzülür. Gözüne kestirdiği bir dala ulaşarak bağlantı kurar. Sonra o iplik üzerinde gidip gelerek ağı kalınlaştırır. Daha sonra vücudundan çıkmakta olan ipliğin bir ucunu ilk ipliğe tutturarak kendisini boşluğa bırakır. Ağa bağlı halde bir yere varınca, o ucu vardığı yere yapıştırır. Bu yolla birkaç gidiş gelişte ağın kaba iskeleti meydana gelir. Bundan sonra iskeletin merkezi çevresinde dairevi halkalar yaparak ağı tamamlar.


Nasıl, böyle böyle, kopi pestle ve bol bol enter'la köşe yazısı yazan bir forvırd yazarı var, ben örümcek ağlarını yazmışım çok mu?

İşte, dün akşam olmasaydı, bu yazı yerine "Eski Yaşıma Ağıt"ı okuyor olacaktınız. (Lafı dolaştırıp duruyorsun, ne demeye getiriyorsun) Demek istediğim yarın doğumgünüm, yirmi dördümü dolduruyorum, yirmi beşime giriyorum, sevgili yazarınız durmadan büyüyor efendim, durduramıyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...