Ana içeriğe atla

Bir Kasım Gününde İki Resimyazısı

Gün:

Sarı saçlı bir kadının portresi. Tam karşımda, aylardan kasım olmasa bu kadar karşımda olmazdı. Beni hiç bilmiyor, ben onun bildiklerinin çoğunu bilmiyorum ve aslında saçları belki de tam sarı değil, belki kumral. Birlikte neler biliyoruz, bilmek isterdim, ondan başka onun gözünden benim gözümün rengini mesela bilmek isterdim. Gözleri siyah, bir sokak lambasına benzemediğinden onu andırıyor bana. Gözleri, ülkesiz bir meydan, ama kumrularla dolu. Ben meydanın tam ortasındayım gözlerine bakarken. Meydanın ortasındayım ve uçuyor. Gözleri kaçıyor, kaçarken gözleri gülüyor. Dudakları kasım. Keşke şimdi burada öpmek isterdim. Her ayı kendi ayında öpmeli çünkü. Vakitsiz öpmeler, zamanı öldürür. Tırnakları siyah ojeli, tırnakları kaldırım taşları. Ama, el tırnakları. Ayak tırnaklarını görmeden bilemem. Parmakları sadece kendi parmakları. Ama, ayak parmaklarını duymadan bilemem. Kim bilir belki ayak parmakları, her biri birer deniz kumları. Olmayan bir akşama bakıyor, bana bakmamak için, çünkü ona bakıyorum. Nasıl bakmaz ki, neden bakmasın insan, zaten bakmamak olmazdı. Sokağa bakıyor, ben onun sokaklarını düşünürken. Tedirginliği, sokak kedisi işte. Bilmiyor ki resmini yazıyorum, bilse de sevineceğini bilmiyorum. Aylardan kasım.

Akşam:


Sana kimse şiir okumamıştır ben okuyorum. Yüzünü görmüş değilim ondan okuyorum. Duyarsan korkarsan diye içimden okuyorum. Ama, orada bir yerde gözlerin vardır, hem kasım, hem akşam, muhakkak vardır. Yüzünü seveyim işte, nasıl sevilirse bir yüz. Ürkek bir kediyi okşar gibi öpeyim gözlerini. Sadece ellerini görüyorum, oysa yanımdasın. Dönsem, işte yüzün, dudakların da oradadır. Dolgun yahut iki çizgi kadar. Benim alnımdakiyazı kalabalık bir kitap. Senin alınyazın kim bilir belki şiir. Sana kimse şiir okumamıştır. Kendimden başka her seni seviyorum, ama bir kediyi sever kadar çok.

Sonra seni ilk ve son kez gördüm, gülümsedin. Saçların, kızıldı. Sana şiir okudum ve seni resimyazdım. Birbirimizi hiç bu kadar tanıyamayız, seni bir kediyi ve şu rüzgarda sallanan ağacı sevdiğim kadar seviyorum. Kızıl saçlı bir kadının portresizliği.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...