el, benim önemli bir imgem. neden bilmem. bilmem neden. zaten bir neden uyduracak olsam, bilmemne'den dolayı derdim. ama öyle zamandayız, kimse sormuyor zaten: "el senin neden önemli bir imgen?" nedeni yok, belki bilincinaltındadır, belki yazarken elimi gördüğümden, ilk aklıma elim geliyordur, olabilir. olsa ne farkeder? olmasa. hemen hiçbirşey. ama nedenini bilsem, bu kadar imgem olamazdı herhalde, kim bilir? zaman kötü ama, orada haklıydım. soyut cinayetler işlenmekte, gündüz vakti. suretler imgeleri öldürüyor, biz burada el neden benim önemli bir imgem diye düşünüyoruz. biz derken, ben ve siz. ama, körelen gözümdü. gözüm, benin önemli bir imgem değil mi, aşkolsun. akşam vakti, ne yalan söyleyeyim, sağ gözüm az görse de, iki gözümde benim gözümdür. akşam vakti, nerede olursa olsun, akşamhüznü çöküyor. gözüm bulutlanıyor birden. aniden akşam oldu, akşam hızlı çöküyor, alışamıyoruz. hüznün nedeni bu olabilir. yirmiküsur yıldır alışamamışım, el olsa aşınırdı. elim aşınıyordu zaten, sonra işte. sonrası bildiğiniz gibi. bildiğiniz gibi dediysem, lafın gelişi, hanginiz biliyorsunuz. kim kimi bilebilir, diye soracak olsam, ne kadar, demeniz lazım ilk olarak. öyle sanıyorum. ama, işte öyle zamanlar, demezsiniz. ama bana sorarsanız, nota öldürülürken neredeydin, diye, oradaydım. katil yahut maktül olmasam da, ben olmasam o bir cinayet olmazdı. o zaman bu cinayetin bir ortağı mıyım? belki de cinayet benim, kimbilir, ben olmasam cinayet olmayacağına göre. aklımı tutun, elimi tutmayın, gözümü tutun. bakın bakalım size bakarken gözümü kaçıracak mıyım? şairin dediği gibisini bırak, ben de şiir yazmıştım, şiir öleli çok olmuştu. seri cinayetten bahsedebilir miyiz, öyleyse sırada ne var? aklımı tutun, elimi bırakın, kedileri sevmeliyim. bu şehiri sevmiyorum. başka bir şehiri sever miydim, uzunca yaşamamak üzere, severdim. az kaldığım bütün şehirleri sevdim. beni de çok sık görmezseniz, sevebilirsiniz. sık gördüğünüzde sıkılırsınız, belki boğazımı sıkasınız gelir. ama, beni tanımayanlar da beni sevemez sanıyorum. laf olsun, kim tanımadığı birini sevebilir. sevdiğiniz birini tanımayabilir misiniz, diye sorsam. bilirsiniz, çok iyi bilirsiniz ki, tanımayabilirsiniz. kim kimi tanıyabilir, değil demek istediğim. az ya da çok bazısı bazısı tanıyabilir. ama, insanları tanımak bu zamanda pek önemli değil. tanımadan sevişebiliyorsunuz. tanımadan, aşk'ı ağzınıza alıyorsunuz. tövbe estağfurullah ağzımı bozmayın benim, ne aşkı gözünüzü seveyim.
Evvela ithaf. -beni yeniden yazmaya çağıran M'ye hikâyeden önceki yazımdır. Ve yazgısını kendi çağıran yazıya giriş. Yazmayı unuttuğum bir hikâyeyi okudum bugün, neden ve nasıl bilmiyorum, çünkü yazmayı da unutmuştum. Ellerim olduğunu dahi unutmuştum. Ellerim olmadan kördüm ben. Kararsız kararlığa körlemesine girdim, kararsızdı muhakkak, çünkü yazılmamış bir hikâye yazılmayı beklemez. Kahvenin karanlığını akla çağıran gelişme. Hayat bu yüzden tuhaf, beklenmeyen yerde başlarız yazmaya, bir daha yazmayacağına dair bir yanılgı içine hâkim olduğunda. Hikâye gözlerine bakar ve yaz beni der, yazar iradesizdir, irade sahibi olan öyküdür okuyan bilmez. Hikâye yazdırır kendini. İlham dersin yahut rüzgâr, kendine çağırır hikâye. Alelacele gidersin, hayat bu yüzden tuhaf. Yazamayacağın sanrısını ve onca işi bırakır, hikâyenin gözlerinde bir kelimede bin kelime çağırır aklın. Yazar çaresizdir, hikâyenin esiridir. Geç kaldığını düşünse de, başlar yazmaya. Sonunu b
Yorumlar
Yorum Gönder