Ana içeriğe atla

Yirmibeşi Devirirken - Dokuzuncu Fasikül

- Arkadaşlığımız nasıl olur?
- Arkadaş olarak olur.
- Öbür türlü?
- Olmaz.
- ...
- ...
- Neden?
- Nasıl neden?
- Neden olmaz?
- Açıklamak zorunda değilim.

"Neden olmayacağını?" sormuşum bir de. Cevabını vereyim, bu konuşmayı telefonda yaptım, hiçbir altyapısı yoktu, birbirimizi doğru düzgün tanımıyorduk bile. "Öbür türlü?" diyen bana, ben de "olmaz" derdim, hakkı var.

İşte bu konuşmayı yaptığımda üniversite birinci sınıftaydım. Kendime de biraz fazla güveniyordum, siz gönül dostlarına bir ibret vesikası olarak sunuyorum ki, telefonda lütfen "arakadaşlığın öbür türlüsü" (ne menem birşeyse o) hakkında konuşmayınız. Sonra mesaj attım, özür diledim, "bu konuşmayı unutalım, bir daha da hiçbirşey yapmayacağım, arkadaş kalalım" dedim, sağolsun, öyle de oldu. Kendisine teşekkür ederim.

O zamanlar, üniversite birinci sınıfta, güzel bir adamdım, neşeliydim, mutluydum. Ortalarda bir sevgi kelebeği, huzur hamamböceği, mutluluk salyangozu gibi dolanıyordum. "Sen hep mutlusun ki" yazıyorladı facebook'ta profil fotomun altına, sonra onu yazan mutluluğumu da huzurumu da söktü aldı. Neyse ki, kendimi toparlayabildim, hasar alsam da eski tatsız tuzsuz adama dönüşmeden kalabildim. Kalabildim mi? Birşey desenize, neden susuyorsunzuz.

Tabii, facebookta profil fotolarının altına birşeyler yazmaktan açılmışken konu, birşeyi atlayamam. Sabahın yedi buçuğunda, birisinin fotoğrafının altına, "şiirin nedeni ve şairin katili" yazmışlığım vardır. Ne yapayım, daha önce de yazdım, altı yaşından beridir gözele de güzel göze de zaafım var. Fotoğraftada bir çift göz, kaf dağının ardını görmüş de dönmüş gibi bakıyordu. Hiç düşünmeden yazdım, ancak aylar sonra sildim. Orada olduğu sürece ne kendisi, ne bir başkası altına yorum yazdı.

"Mücehver takmamıştı, ama gözleri vardı."
Mehmet Eroğlu (Zamanın Manzarası)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...