Ana içeriğe atla

Belirsizlik var

"Belirsizlik var" diye söyledi geçen gün bir adam. Herşeyden habersizce, başka birşey hakkında. Öncesi ve sonrasını hatırlamıyorum, sonrasını duymadım da zaten, kendi içimde tekrar ettim, sonra bir kenara yazdım. Yazdığım yerde büyüyor belirsizlik, sonu belli bir belirsizlik. Mutsuz sona giden yollardan birini seçmem hakkında bir belirsizlik var, zaman güz ve ben öylece susuyorum. Hüzünle.

Gerekli bir hüzün bu, yerinde ve zamanında. Güzünde. Akşamını bekleyen gününde. Akşama varıyor günler, günlerin amacı yekten bu güzün, bir an önce kavuşmak akşamına. Susmanın hüznü, oldukça susmanın, susmak zorunda olmanın. Çünkü, kelimeleri söylesem kelimeler kırılır, öylece büyüttüm. Gerekli bir susmak bu, güzünde ve akşamında. Güzel bir susmak böylece, çünkü kelimelerim söylenmedikçe güzel.

"Neden susuyorsun? Sen neden hiç konuşmuyorsun?" diye sorulan zamanımdayım. Kendi zamanım, hakiki yurdum, güzdeyim. Bir yağmur eksik, yağmurun eksikliği kelimelere vuruyor. Yağacak biliyorum, yağması gereken zamandayız. Son zaman bu, oldukça zor zaman. Duyması, direnmesi, hemen herşeyi zor. Görmesi zor. Olmayacak yerlerde görmek, görmek istediğinde göremeyecek olmak. Öyle ki, neredeyse, görmenin görmemekten zor olduğu tutarsız bir iklim.

Belirsizlik iklimi, bulutsuz apaçık bir belirsizlik yüzüme vuruyor. Bazen kelimelerden bahsediyor, çoğu zaman susuyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin

Bir yenilgi hikâyesi.

" Kaybedince daha çok seveceksin. " Bu babalar gününde, babamı yitirdikten sonra ilk babalar günümde; sosyal medyada babamın bir fotoğrafıyla bereber, şu satırlarla başlayan kısacık bir yazı paylaşmıştım: " Bir kimsenin değerini, aslında ancak yokluğunda anlayabiliyoruz, demişti bir misafirim geçen gün. Öyleymiş. 11 mayıstan beri her gün, saat 02:59’dan itibaren her dakika, hemşire “gelin” diye çağırdığından beri her an bunu santim santim, milim milim anladım ve yine de bunu bir yerde idrak edemiyorum herhalde. " 12 ağustos akşamı, uzunca bir aranın ardından yine tribündeydim. Aranın nedeni de babamdı zaten, onun grip bile olmaması lazımdı, biz de elimizden geldiğince dikkat etmiştik. Pek tabii, keşke babam burada olsaydı da tribünlere hiç dönemeseydim. Elden ne gelir, takdiri ilahi gerçekleşmişti işte. Babam vefat etmişti ve ben tribündeydim. Altay hikâyemin tam içinde değildi babam, ben babadan oğula taraftar değilim, babam benim çocukluğumda futbolla tamamen ilgi

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur