Ana içeriğe atla

kendini kusursuz kılan heykel

sokak akşamdı. vakit karanlıktı. her kelime'de sanki'yi öldürüyordu. her kelimede kusursuz, her susuşunda mükemmel tarihöncesi bir heykel yahut tarihüstü bir hızıra yaklaşıyordu. bir fotoğrafa bakarken yüzü, baktığı ve hatta hemen her bebekten bile daha. hep özlediğim evvel zamandı gözünde gördüğüm. güzel zamanlar hikâyesi parlıyordu gözlerinde. hep aradığım yanımdaydı. bana yazmayı öğretecek olan, bana şiir yazdıracak kadim heykel, öylece yanımdaydı. öyle de uzaktı. ben ona bir kimseydim, apartman boşluğu karanlığı kadar tanıdık ve yabancı. biliyorum şairin imgesiydi o. (asaf'ın lavinia'sı, karakoç'un rosa'sı, atillâ ilhan'ın maçka'da yaşayan n.'i, hepsi, her birisi ve nicesi) nasıl olduysa bulmuştu beni, yanımdaydı, gözlerine apaçık bakıyordum, görüyordum hızırı. Re'ydi, sanki'sini kendi elleriyle öldürmüş bir notaydı. öylece bakıyordu, tüm şairler onu eksik yazmıştı.onca yazılan ve hatta hemen şiirden bile daha. eksik şiirlerden bazıları eski yunanda yazılmıştı, persiyada yazılmıştı, lehistanda yazılmıştı, pek tabii makedonyada, kuşkusuz inkada yazılmıştı.(türkiye'de yazılmıştı. turgut uyar bir şair "göğe bakma durağı"nı yazmıştı ona. karakoç yazmıştı onu: "Aragon'un söylediği gözler senin gözlerindir / Sen her an bitmeyen bir pikniktesin / Bütün Roma sutünları dikilmiştir senin için") adını bilmediğimiz yeni ülkelerde yazılacaktı adı, gözlerine hakkıyla bakan kays iken mecnun olacaktı. akşam vakitti. karanlıktı. ancak gözleri aydınlatıyordu. daima bir nota kadardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.