Ana içeriğe atla

bir fotoğrafın ardından.

ocak. bir fotoğraf. birler ve ikiler. adını bilmeyen kadınlar. herşey, ama karanlık akşam. sonradan okunan roman. önceden yazılan şiir. her hikâye en başta yazılmıştı zaten. suratlar yani yüzler yani gözlerin yatağı öylece birbirine karışıyor.

kör akşam. karasoğuk. herşey zaten kendini yazdırıyor. yeni körlük, yani suratımı görmezden gelmesi onun da. çiçek vardır, zaman yoktur. yüzü bir hayaleti çağırıyor usuma alfabe başa dönüyor. her bir ölümsüz ve her biri beni onca öldüren harflerim, her birinin bana kör oldukları oldu. hepsi bir, biri bile iki.

akşam kör. söyle hacıvat, kim kime bakınca nota görebilir? kafamın içinde boşluk, bakması siyah bir boşluk var. bir akşam, söyleyeceğim, kediler büyütür, allah büyüktür. bana öyle bakmasını bir defa daha. her iki adını da verip, adımı unutmadan kör bir sessizlik bırakacağım.

kulağına söylemeli. soğuk karanlık, şehir ışıkları anlamsız, beyaz ışıklar düşman. kırklara karışmadan tüm harflerimin en güzelinin, kulağına.

fotoğraflar. onca fotoğraf. hepsi hiçbirine benziyor. ağzımda eskiye övgü. evvel zaman hakkında rivayetler okuyorum kitaplarda. yaşamadığım benim zamanlarımda, ocak ayları bile hâkiki. başka alfabelerle kitabeler okumak ve anlamamak istiyorum gece önceleri.

sonra.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

Şemsiyeci üçlemesinin hikâyesi.

Havada, Paris'te ve İzmir'de üç şiir yazdım ve bunları yayınladım. Şiir yazdım demek de lafın gelişi, şiir karaladım; pek tabii ki, eksik şiirler bunlar. Olmamış, ham! Çünkü evvela, aceleyle yazdım ve öylece yayınladım. Neredeyse çalakalem. Böyle şiir mi olur? Olmaz olsun.  Kendimi zaten, " yarım kalan öykülerin yazarı,  olmamış şiirlerin şairi  ve makina imalatçısı " olarak tanımlıyorum. Yazdığım ve yaşadığım bir çok öykü yarım kaldı hayatımda, şiirlerim daima olmamış ve olmasını da pek umursamıyorum açıkçası ve en nihayetinde makine imalatçısı bir sanayiciyim. Bu yüzden şemsiyeci şiirleri diyorum bunlara. Hikâye meşhur; bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare’e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur: “Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.” Ben de bu defa bir sanayici olarak şiir yazmaya giriştim ve o hevesli şemsiyeciden çok da farklı görmüyorum kendimi. Hem Aziz Nesin'in dehşetli isabetin...