karanlığa indi adam, önce birgün öğrendim, sonra bir akşam. bilmiyorsun, dedi, anlatacaktı unuttu. bilmediğimi unuttum, başka bir adam intikam bileyledi. düştü adam geceyi getiren bir cemre olarak hâkikata çağırarak bizi günahıyla, duymadık. birinci çoğul duymadık çoğuz çünkü, hem de ben duymadım. eski çocukluğumda geceleri köpekler uğuldardı, kaç sokak geçmiştim, sonra o sokakların her birinde ağladım. kendime ve bize çünkü çoğuz, karasını silerken gecenin dudağımızdan. türküsünü söylerken gündüzün tekim ben, bir tek bencilliğimi paylaşıyorum. yanılgısı günün güneşin her birimizi birer birer kandırıyor, yalnızlaştırıyor kalabalığımızda. kalabalıktan karanlığa indi adam, bizim büyük kalabalığımızın elinden kaçtı. günler sonra öğrendim, unuttuğum bir akşamı hatırlamaktı, hâkikata bakmaktı.
Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)
Yorumlar
Yorum Gönder