var diyor yok değil. varlığı yoksuyarak biryere varamayız diyor. yokluğu duyumsayarak yokluğu varsıyamayız diyor. zaman diyorum elimi gizleyip sokak diyorum yok demiyor. sokağı çağırınca geliyor karanlığı evlerde arıyoruz. korkusu bana geçiyor sevgi olarak hangi apartman ve boşluğu. koridorlar ve boş odalar var diyor yok değil oysa konuşmuyor. susmuyor gözlerim duymuyor demir yürüyor yoruluyor yanyanayız. beraber ona bakıyoruz beraber bana bakıyoruz beraber bakıyoruz. görmenın yanılgısını anlıyorum öpmüyorum. zaman geçmiyor değişmiyor kış oluyor ne için diyor. zaman arayla iki defa ne için diyor oysa cevabını bilmek istemiyor. adımı söylüyor adımı unutuyor adını bilmiyor. yeniyi hep öldürüyor hep eskiden var diyor. büyük güzel eski varlığı var olanın tek olduğu o zamanı yüzünde görüyorum. öpmüyorum.
Quid rides? Mutato nomine, de te fabula narratur. Quintus Horatius Flaccus “Güya buraya bir daha asla gelmeyecektim.” Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesinde, bir Amerikan kahvecisinin tuvaletinin kapısında görmüştüm bu cümleyi. Hiç unutamadım. Çünkü o zamanlar bir hikâye üzerinde düşünüyordum, nereden başlamalıyım, nasıl yazmalıyım diye kendime soruyordum. Yıllarca çabaladım, aslında yıllarca kaçtım yazmaktan. Çünkü kalemi elime her aldığımda, kendimi bir daha gelemeyeceğim kadar güzel zamanlarda buluyordum ve bu yüzden de hatırlamamak için “bir daha gelmeyeceğim” deyip yazmaktan kaçıyordum. Boşuna kaçıyordum aslında, bir daha gelmeyecek olsa da yaşanmış olması bile hayatımın geri kalanını değiştiren, güzelleştiren bir hikâye yaşadım. Bir hikâyenin ilk cümlesi önemlidir. Okuru okumaya ikna etmeye ilk cümlede başlamalıdır yazar. İlk cümle, çarpıcı olmalı, etkileyici olmalı; akılda kalmalıdır. Bu hikâyenin başı benim için çarpıcıydı, tam anlamıyla, olması gerektiği gibi.
Yorumlar
Yorum Gönder