sonra zihnimde siyah bir kahve bulanıklığı. karasoğuk körsoğuk bir akşam yaklaşıyor gözlerini görmeyeceğim hiçbirisinin. söylemekten yoruldum aynıyı hep benzer bir kucaklaşma. gölgelerin oyunundan önce yüzlerinde kadınların hikâyelerini okuyorum. birkaç tane insan var kara ağacın yaprakları olarak. herbirisini görmezden geliyorum. eski bozuk zamanlar gibi akşam başımın içinde doğuyor. eski yurtlarıyla insanlar gözleriyle öylece bakıyorlar boşluğa ve doldurmuyorlar kelimenin anlamını. sahte peygamberleriyle bir akşam başımda uğultu vişne çürüğü bir körçiçek dudaklarıyla kesinliyor açlığı. keskin bir hiçbirşey doğuyor içime geliyor aklıma bir çocuk olarak. başımı taşıyamıyorum eğiyorum körlüğü okuyorum yerde yazmıyor bir mesel olarak. şiir konuşup kitap susmak istiyorum hep susuyorum sonra.
Quid rides? Mutato nomine, de te fabula narratur. Quintus Horatius Flaccus “Güya buraya bir daha asla gelmeyecektim.” Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesinde, bir Amerikan kahvecisinin tuvaletinin kapısında görmüştüm bu cümleyi. Hiç unutamadım. Çünkü o zamanlar bir hikâye üzerinde düşünüyordum, nereden başlamalıyım, nasıl yazmalıyım diye kendime soruyordum. Yıllarca çabaladım, aslında yıllarca kaçtım yazmaktan. Çünkü kalemi elime her aldığımda, kendimi bir daha gelemeyeceğim kadar güzel zamanlarda buluyordum ve bu yüzden de hatırlamamak için “bir daha gelmeyeceğim” deyip yazmaktan kaçıyordum. Boşuna kaçıyordum aslında, bir daha gelmeyecek olsa da yaşanmış olması bile hayatımın geri kalanını değiştiren, güzelleştiren bir hikâye yaşadım. Bir hikâyenin ilk cümlesi önemlidir. Okuru okumaya ikna etmeye ilk cümlede başlamalıdır yazar. İlk cümle, çarpıcı olmalı, etkileyici olmalı; akılda kalmalıdır. Bu hikâyenin başı benim için çarpıcıydı, tam anlamıyla, olması gerektiği gibi.
Yorumlar
Yorum Gönderme