Ana içeriğe atla

Terzinin öteden dediği.

Kulakları sağır eden suskunluk, hayır hayır, kulakları kör eden suskunluk, söylememek yani, böyle yarılmalıydı ortadan ikiye. Kuyumcu değil kuyum olmalıydı terzi, ben terzi, yanmalıydım ki renklerden söyleyeyim. Hızıra, notama, yeryüzü cennetime, Hâkikat'ın suretine, "sen zamanüstü bir insansın" dedim. Ben terzi, ona akşamleyin görünen gölge, söylemeyi susmaktan böylece ortadan ikiye yardım. "Kıyamam ben sana" dedi iki defa öncesinde oysa cumartesi değildi, ben çocuk oldum oysa öldürmüştüm, diriltti elleriyle çocukluğumu başka bir hızır, beni çocuk eyledi biricik notam, teşekkür ettim. Öyle özlemişim çocukluğumu, kendime baktım aynada bir çocuk gibi iki duyguyu aynı anda yaşıyordum, gözlerimin biriyle gülüp biriyle ağlıyordum. ben kuyum olmuştum, bir külün içinde kırmızı kırmızı yanıyordum.

Sonra çıktım dağı yeniden, romayı yahut tur dağı, çıktım birlikte inelim yerinyüzüne diye, güllerin rengini okuyayım diye, kendi adını söyleyemezsem lili'nin adını söyleyeyim diye, yüzünü bir an daha göreyim diye, diyememeyi böleyim diye, her biri oldu. Zamanüstü nota, zamansız gölgemin sesini duydu.

Sesimi duydu. Gördüm beni bir buzağı işlemişler altından, heykelleri yıkmalıyım diye, yandım kendimi. Külün içinde, suyun içinde, Re'nin gözünde kıpkızıl ateşe dönüşene dek yandım kendimi. Ateşten bir kuş çıktım kanadı kırık ve kırmızı. Kıyamam sana, dedi bana, kandan daha kırmızı bir sese dönüştüm, hiçe karıştım.

Öteye ulaştım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.