17.2.13
"(...) bir akşam gelecek, en çok o akşam söylemeyeceğim. adını bildiğim akşam, zamansız akşam. koridorları ışıklandıran zamandan öte, vadedilmemiş, âh edilmiş o akşam onu öpmeyeceğim. bilecek öpmediğimi, öpmediğimden tanıyacak beni, o zaman anlayacak adımı. terzinin kuyumculuğunu bilecek susmaktan tanıyarak, bir fotoğrafa bakacağız öncesinde. (...)"
Böylece yazmıştım, nisanda bir akşam ansızın o vaktin geleceğinden habersiz. Bir fotoğrafa değil, bir kalabalığa bakmıştık öncesinde. Kâdim heykele, sen kâdim heykelsin, demedim. Leylâya, sen leylâsın demedim. Zamanüstü bir insansın sen, dedim. Lili'yi hatırladığımı onu görünce, söyledim.
Ne var ki, "Bizi öpmeden mi gideceksin Lili?" diye soramadım. Âh, Sezai Karakoç'un bir şiiri, ama tam hatırlayamadım şimdi. Sordu, "Karakoç mu?" diye, "evet" dedim.
Sonra, Monna Rosa'nın ilk şiiri "Aşk ve Çileler"in ilk beşliğini okudum. Gözlerine bakıyordum, tanıdı beni.
Adını söylemedim. Söylesem de anlamazdı. Anlasa da.
Yorumlar
Yorum Gönder