Ana içeriğe atla

Küstâh bir y harfi.

Benim kıldan ince, hep beni taşıyan umudum. Benim kılıçtan ince, hep beni kesen umudum. Ey benim güzel yanılgım, umudum. 

En büyülü, büyük kelimeye doğru yürürken, yalancı ama kuvvetli akıl ipim, umudum. Silsem de kağıtta gölgen kalır.

Niye bilerek yanılır insan? Yüzünden.

*

Ben dansetmeyi bilmem. Resim de çizemem. Kâdeh yazarım yalan yanlış, içinde neler saklar bilmem.

Silsem de kağıdı kanatırcasına, orada kalır adı kendini okurcasına.

Yeniçiçektir, meyvesi zehirdir, yemesem de gölgesinde kendimi yitirdim.

En yanılgısı büyük mevsim, bir elimde susuyor sesim.

*

Kalemi tuttuğum elimle yeniliyorum sevmediğim aklıma gelince. Ey büyük kılıç, inkâr. Yazıyorum.

Kesilmiyor küstâh dudakları. Bakıyorum. Ey güzel, zaman eski, ellerimde yenilgi izleri. Kalem.

Aklımı yitiriyorum yüzünden. Kör kalınca yazıyorum elimden geldiğince.

Oysa kalemle yazılması yanılgıdır, kırmızıyla çizilir kâdeh.

*

Nefesim kesiliyor, bir kılıç senin. Yüzüm çiziliyor eski bir kader.

*

Kâdeh seni yazmıyorum. Yeniçiçek seni susmuyorum.

Zaten zaman nedir? Nedir bir insanın yaşamak üzerine uğraşı? Yahut yitirilmiş sokaklarda bir kedinin gözleri yanar mı yine de ürkünce.

Benim kafamda bir yanılgı bahar, bir elime kalem alınca, zaten kâdeh nedir?

Elime kalemi alınca başım hoşa çalıyor, seni düşününce alev rengi bir yanılgı. Adın ne?

Yenizaman dediler, zaman yok. Yazdım.

*

Beni sevme. Ben de seni.

Ben seni yazayım, ben sana kör kalayım, ben sana çıldırayım.

Sen gözlerinle bak etrafa.

*

Ben yaşamayı böylece beceriyorum, bir yerden özünü buluyorum adını bilmediğim bütün çiçeklerin. Karıştırıyorum, bulanıyor aklım.

Ellerimle bir kadeh yazıyorum. Yoğu koyuyorum içine varsıyarak, akşamı uyarsıysrak sesime bir  kelime daha. Yazıyorum.

Sizlerin kalabalığında konuşurken titriyor sesim. Sizlerin kalabalığını sesimle susuyorum.

*

Ben eski bir öykünün kahramanıyım, ben yırtılmış bir şiirin buharıyım.

Sen kimsin? Küstah bir y harfi.

Seni bir tuhaf seviyorum, yeni bir bahar üzere, seni. Yazıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.