Ana içeriğe atla

Yenilginin yedi günü ve akşamları.


Mim: Beni yeniden yazmaya çağıran M'ye. 

yazgıya iman üzerine bir yazı- ve yahut kahvenin faydaları ve zararları üzerine de okunabileceğini sandığım, ama okunacağını sanmadığım bir yazı- (düzyazı şiir- düşyazı- şiiryazı)

sekizinci gününde demin bir fotoğrafına baktım yüzüne- yüzün ne güzel- şimdi bir demli kahve içiyorum- yalnızım, yazılarını sahibine devretmiş bir yazar yalnızlığı- reddedilmiş bir yazar- yazıyorum

üçüncü gündü- işte karşımda yüzüme bakıyor beş yıl önce yazdığım ve yarım saat sonra otobüste ayakta yazacağım- dudakları saçları- orada- türk kahvesi içiyoruz- gözlerini içiyorum haberi yok ama olacak

birinci gündü- allahın her günü birbirine benzer biz ayırmadıkça- bir kahvecide otururken yıllarca sonra bir kadına ses ediyorum- yazgımdan yazacağımdan ve yenileceğimden habersizim

dördüncü gündü- dün gece gazeteler otuz puntoya klişe hazırladılar siz okumadınız ben görüyorum- YAZAR YENİLDİ -yıldırım baskı yapmamışlardı yalnız haber şöyleydi- aniden kadının karşısına çıkan şair olamamış yazar en gurur kırıcı şekilde reddedildi- uzman görüşü kısa ve netti: beter olsun- bilmedikleri birşey var yüreğim ezilmiş olarak uyandım- kafamda herşey darmadağın ve işe gidiyorum- yazar bey bu teklifi hazırlamanız lazım- yazar bey ustabaşınız birşeyler söylüyor dinlemeniz anlamanız ve çözmeniz lazım- yüzünü düşünmeyi bırakın- yenildiniz- ama ben yazdım- çok kahve içtim

ikinci gündü- arefeydi- yenilginin arefesi- az kahve içtim

beşinci gündü- bir toplantı odasındayım konu l/c at sight- peki ya love at first sight? kadınlar artık şiir okumuyorlar eskisi kadar yazar bey- granül kahve içtim- simsiyah suya baktım- eski bir benim dileğini gerçekleştirdim- ellerime sağlık

altıncı gündü- rezervin ne olduğunu ve reddedilmenin de biliyorum- ne yazık düzeltmenin imkanı yok zaman akarken

yedinci gündü- zaten zaman nedir? sigorta  evrakları ve bir fotoğrafta onun yüzü

ve akşamları- allahın akşamları hep aynı bir orijinal altı suret- yalın yalnızlık- kanını siyaha çeviren kahveden bile koyu keder

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kederli bir öğleden önce.

Adamın biri bir gün evden bakkala gitmek için sabah 7:47’de çıktı. Her şey yolunda gitse, ekmeğini alıp herhalde 8:05, bilemedin 8:15’te evde olacaktı. Olmadı. Eve döndüğünde saat gece on ikiyi çoktan geçmişti. Bakkaldan eve niye böylece geç döndüğünü de konu komşudan kimse merak etmedi. Kimse farkına bile varmadı, ama yine de o gün Nitat İnibat bakkaldan evine üç dakikalık yolu on altı, on yedi saatte dönebildi. Nitat bey, sabah kalktı, çayın suyunu koydu, üstüne dem attı, rahmetli babasından öğrendiği üzere iki parmak suyla soğuk demlemesini yaptı. Neyse ki daima temkinli bir adam olduğundan, evden çıkarken her ne olursa olsun ocağın altını kapatırdı. Yine kapattı. Pijamasının üstüne ceketini giydi. Cebine üç beş kuruş para aldı, bir de kimliğini aldı. Acaba fazla mı temkinliydi, ya da eve biraz geç ve zor döneceği içine mi doğmuştu? Yoksa Nitat beyin bu hazırlığının nedeni en başından ne yapacağını biliyor olması mıydı? Nitat bey ne yaptı? Kararlı adımlarla bakkala yürüdü. Kimsenin ...

Tekerleme.

Bir sabaha uyanamayan on binler hakkında yazıyorduk dünlerden bir gün, dün değilse evvelsi gün, her şey ne çabuk ölüyor burada. Oysa ölüm eskimez. Her şey ne çabuk eskiyor burada, oysa ölüm. Her şey olacağına varıyor. Bir yargıya vardık, yargı eskidi. Varlığımız da eskidi. Eksildik. Oysa ölüm eksilmez. Sonra askıya aldılar bildiğimiz sayıları. Yerine yeni sayılar verecekler sandık. Yeni bir yasayla, yeni yasaklar arasında bir ip gibi gerildik. İp üstünde bir canbaz, bazı yasaklar üzerine bir söylev söyledi. Siyahın aslında siyah olmadığını, sadece beyaz olmayan bir renk olduğunu iddia etti. Bizim memlekette siyaha siyah denir demeliydi Can Yücel, ne yazık ki ölmüştü. Siyaha yakın bir renk, diyebiliyordu ancak yaşayan bazı şairler çekinerek. Diğerleri ölmüştü. Oysa ölüm, doğumun bir sonucuydu sadece. Sürünmekten korkuyordu insan. Elsiz ayaksız bir yeşil yılan değildik ki biz. Yalan olmasın. Sürünmekten, sürülmekten ve yüzümüzü demirlere sürümekten de korkuyorduk. Biz. Hep bir hallı, Tur...

Bir yenilgi hikâyesi.

" Kaybedince daha çok seveceksin. " Bu babalar gününde, babamı yitirdikten sonra ilk babalar günümde; sosyal medyada babamın bir fotoğrafıyla bereber, şu satırlarla başlayan kısacık bir yazı paylaşmıştım: " Bir kimsenin değerini, aslında ancak yokluğunda anlayabiliyoruz, demişti bir misafirim geçen gün. Öyleymiş. 11 mayıstan beri her gün, saat 02:59’dan itibaren her dakika, hemşire “gelin” diye çağırdığından beri her an bunu santim santim, milim milim anladım ve yine de bunu bir yerde idrak edemiyorum herhalde. " 12 ağustos akşamı, uzunca bir aranın ardından yine tribündeydim. Aranın nedeni de babamdı zaten, onun grip bile olmaması lazımdı, biz de elimizden geldiğince dikkat etmiştik. Pek tabii, keşke babam burada olsaydı da tribünlere hiç dönemeseydim. Elden ne gelir, takdiri ilahi gerçekleşmişti işte. Babam vefat etmişti ve ben tribündeydim. Altay hikâyemin tam içinde değildi babam, ben babadan oğula taraftar değilim, babam benim çocukluğumda futbolla tamamen ilgi...