Ana içeriğe atla

Herşey eskidi.

Herşey eskidi yazıyorlar, eksiği var ve herkes eskidi. Ben şimdi herşeyi biliyorum, bitmeyen katedralleri ve seladin camileri- Londra evet Londra, ah bir de Roma. Bir kadının adında bir anda Vienna, herşey eskiydi dün de. Birkaç yılda bir gün yaşadığımı bilirim ben, bir saatte bir sonsuz da yaşadım, oysa sesim bir kadının üzerinde bile değildi. Bir ömür de bir saniye sürüyor artık, bir saniye de.

Herşey eskidi. Karşıyaka çarşısında bir Attilâ İlhan, İstiklal caddesinde bir ben, Londra'da bir saat kulesi, Katalonya'da bir ayrılık türküsü. Her birimiz eskidik bir saat içinde, çıplak bile değildik.

Her yenilgi bile eskidi, ben yine susadım, akılsız başımla şu kısa boyumla, bir başıma ben susadım bir titremeye, üşümeye. Sokakları özledim ben, hiç gitmediğim şehirlerde, soyunur gibi seninle, hani başka bir şehirde Pera'da beni yazmaktan başka herşeye çağıracaktın, eskiyecektik. Her şehirde eskiyecektik. Büyüyecektik. Kendimizden bile fazla. Eksiğimizle birlikte tamam olacaktık.

Ayık sarhoşluğumla bilerek herşeyi birbirine karıştırıyorum. Gerçeği yadsıyorum bir bıçakla, bir kahveyle, birkaç dizeyle. Ben diyorum kendime, bir hikaye yazacağım, her yenilgimden birini yazacağım. Ben şimdi herşeyin sarhoşuyum ve herkes eskidi.

Eksiği yok ekimin bu pazar ikindisinde, aklımda bir hikâye, elimde bir kaç yüz dize, yüzümde bir gözlük, her gözlükte bir Hamdi. Şimdi ben herşeyi biliyorum. Herşey eskidi.

"sen beyaz bir kadınsın/ uzaktaki/ gözlerin aklımdan çıkmıyor"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.

Burada

“ eski bir şarkı belki bir şiir ” İzmir’in ayazında evvelki yazgılardan ismimi sildim seni tanıdım ama hatırlayamadım senlerin içinde seni ayıramadım İzmir’de ısıtmaz güneş yanımda azalırken bir çınarın gölgesi karşımda cumartesinin eksiği karagöz oyunlarının gölgesi çelebinin rüyası hezârfenin düşüşü hacıvatın kibirli sessizliği birinci yalnızlığımdan arda kalan yeni veliahtların masaya düşen gölgesi şairlerin eski ahitleri cümle hataların güncesi benim yarınım benim dünüm yanaklarım bileytaşı temel temelsiz direklararası böyle yıkılmaz (yalnız bu şarkı kırmızıdır çabuk çarpar şimdiden şehla bakıyor gözlerin) İzmir şehrim işim resim yazmaktır Sen miydin belkahveden bir yazıyla indiğim senin yüzünden seninle gözlerin sizli tafsilatını bilmiyorum tanrım bilir taksiratımı ve sakallarımı ben hatıralara inanmıyorum barikatlara ve dağlara da amentüsü inkar olan o kadın sen miydin belma sebil miydi eski birşey maalesef aklımda hergün hakikat şarkısının eksik notası (Dün bir gün seni de gördü...