Ana içeriğe atla

Bizim köyün delisi.

Efendim sizden iyi olmasın, bizim köyün bir delisi vardı, camide, kahvehanede, köyün meydanında mendilini çıkarır, sallar, oynardı. 

Ne var ki, köylüler bu deliyi çok sever, her yaptığını da hoş görürdü. Değil mi ya bizim köyün delisiydi, uyarmaya kalkana da engel olurlardı. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, diye boşuna dememişler. “Canım kardeşim, camide mendil sallanmaz” demeye görsün biri, cemaatten üç beş kişi üstüne çullanırdı. Kibar bir uyarıya dahi tahammülleri yoktu, deliyi korurken bizim köylüler deliden daha deli oluyordu. Deliye dur demeye korkar olmuştu aklı başında üç beş kişi de, "köyünüz de, deliniz de sizin olsun" deyip susuyorlar, ya da imkanları varsa köyü terk ediyorlardı.

Deli de dur denmeyince iyice azıtıyordu. Her yaptığını takdir eden köylülerin arasında, yarım aklını da kullanmaya gerek duymuyordu. Camide kürsüye çıkmaya, kahvede masalarda tepinmeye, köyün parkını sahiplenmeye başlamıştı. "Rahmetli paşa dedem imamdır" deyip de kılmaktan muaf olduğu namazı bir de kıldırmaya kalkıyordu. Cemaat ses etmiyordu, "delinin kıldırdığı namaz daha makbuldür" diye de rivayet çıkarmıştı üstelik köyün içinden bir hazretleri. Surelerden hatırladıklarıyla kıldırdığı yarım yamalak namazın sonunda bir de göbek atmaya başlayınca, delinin cezbeye geldiğini düşünen cemaat coşkuyla hüngür hüngür ağlıyordu.

Deli işte, çocukların oynadığı parka “burası rahmetli paşa dedemindir” diyerek kimseyi yanaştırmıyordu. "Aman deli, yapma deli" demeye kalkınca birileri, hemen susturuluyordu. Deli de elinde sopayla gençleri, çocukları parktan kovalıyordu.

"Bizim köyün delisi diğer delilere benzemez, dünyanın en akıllı delisidir" diyenler, deliyi veli sanıp da yaptıklarında gizli bir keramet arayanlar, "bu deli bize Allahın bir lütfudur" diye coşkuyla alkış tutanlar arasında, deli de kendini bir şey sanmaya başlamıştı, ama ne olduğunu bir türlü kestiremiyordu.

Bir gün deli, köylüleri meydanda toplayıp, caminin tepesinden üzerlerine işediğinde, delinin bu üstün kerametine şaşıran köylüler berekettir diye alkışlamışlardı.

Canım efendim, bu delinin marifetleri saymakla bitmez de, ben yazmaya yoruluyorum. Zaten mübarek bereketini köylülerle paylaştıktan sonra, bizim köyde deliye deli demek de yasaklandı. Kendisi, deli hazretleri kuddise sirruhu diye anılmaktadır.

Yorumlar

  1. Evet keyifli bir pazar okuması oldu değerli hocam. Anlayan anlasın artık ne anlarsa :) Kaleminize kuvvet diyorum. Selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum sayın genel müdürüm...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler hocam, hürmet ve saygı benden, selamınız başım üstüne :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir cumartesinin umudu.

Canbaz, gül ile diken arasında âli cengiz bir cesaretle dolanıyordu. Gözlerinde başka bir yarının ümidi dolanıyordu. Dili dolanıyordu, aklı dolanıyordu. Şehirler, şehirlere dolanıyordu. Şehir şehir dolaşırken, şarabın ateşiyle hoş iki başın, baş başa bir fotoğrafı aklında dolanıyordu. Bir cumartesinin umudu dilinde dolanıyordu canbazın. Canbaza dikkatle bakanlar; onun gözlerinde çözülmeyi bekleyen bir yumak gördüler. (9 Temmuz 2024, 20:30, Taksim Gezi Parkı)

10 Mayıs 2024

Bugün, Ramada Kemalpaşa Otelinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi başkanı sayın Dr. Cemil Tugay ve Kemalpaşa  Belediyesi başkanı sayın Mehmet Türkmen beyefendiler ile Kemalpaşa sanayisi ve yapılabilecekler üzerine bir toplantıdaydık. Cemil başkan konuşurken, bir anda iki yıl önce o anlarda babamı son defa gördüğümü hatırladım. Sonra, 11 Mayıs 2022 günü saat 02:59'da çaldı telefonum; babam hasta değildi artık, ben de çocuk değildim. Hemen ertesi günü, işyerine uğramak zorunda kaldım. Babamın kredi kartı ödemesi vardı; o olmasa da, kart ödemesi vardı ve ödemek için de buraya gelmeliydim. Buraya yazıyorum, çünkü bu satırları da yine işyerindeki odamda yazıyorum. Kapıdan ilk içeri girdiğimde, her şey çok büyük gözüktü bir anda gözüme. Sanki yeniden altı yaşımda fabrikaya gelmişim gibi, küçülmüştüm. O yalnızlığı öylece duydum, o anda anladım. Yine de "büyümem" lazımdı, hem de bir gün öncesinden, 10 mayıs 2022'den çok daha fazla büyümem lazımdı; çünkü artık "Yılmaz beyin o...

On beş.

Bu bloga yazmaya, dile kolay, on beş sene önce bugün başlamışım. Demek ki bu bloga yazarak büyümüşüm. Zaten, kendi güncelerim gibi, öncelikle kendim için yazdım buraya; bu yüzden de okunup okunmadığını umursamadan, zaman zaman büyük aralıklarla da olsa, daima yazdım. Yaşadığım hikâyeler, yazdıklarımdan tuhaf olduğundan; yazdıklarım yaşadıklarıma, yaşadıklarım yazdıklarıma karıştı. Okurlarım on beş yıl boyunca daima az oldu; ama en güzeli, buraya yazdıklarım, daima bu blogun okurları oldular.  Bu bloga yazarken büyüdüm. Pek çok şey umduğum gibi olmadı, pek çok şey öğrendim. Ne yazık ki, bazen kayıplardan öğrendim. Düşe düşe yazdım, düşe kalka yaşadım; düştüğüm yerden daima kalktım. Hayır, tek başıma kalkmadım. Hep, rahmetli babamın, sevgili ailemin, değerli dostlarımın destekleriyle kalktım. Hezârfen inadıyla, daima Üsküdar’a varmayı umdum. Hep tuhaf hikâyelere düştüm. Zaten Hezârfen’in hikâyesi de Çelebi’nin düşü değil miydi? Zamanın azizliği, on beş yıl böylece geçti.